Nelerden, nasıl bir düzende bahsetmek gerek hiçbir fikrim yok. Neyi nasıl yazacağımı da bilmiyorum açıkçası ancak yazmanın faydaları aşikar. Olumlu da olumsuz da olsa bir dönüşü mutlaka oluyor. Belki insanın kendisine bir faydası oluyor belki de bu satırları okuma imkânı olan birilerine. Ama faydası olduğu kesin, en azından öyle diyorlar
İnsan zihni gördüğüm kadarıyla çok ilginç bir mekanizmaya sahip. Neyin o an sizi üzebileceğini bulması, hangi durumda canınızı sıkabileceğini gözünüzün önüne sermesi hayret edilecek düzeyde. Bu metnin bir muhatabı var mıdır? Mutlaka. Hiç olmazsa zaten insan kendi için yazar bazı şeyleri ve yazılarının muhatabını bulmuş olur bir şekilde.
Bir arkadaşım mottosuyla devam edelim bundan sonrasına. Bizim hissettiklerimiz de diyebiliriz. Bunu okuyanlar aynı hislere kapılmış mıdır orasını ben bilemem ama dünyanın herhangi bir yerinde herhangi birinin aynı şeyleri belki biraz daha farklı olsa da hissettiğine eminim.
Bazı fikirler kapanmak bilmiyor, zihnimizin içinde uçsuz bucaksız bir labirent gibi yollarında dönüp dolaşıyor. O fikri çıkartıp kurtulmak istiyoruz kendisinden ama şöyle bir sorun var ki istediğimizi sanıyoruz belki de. Bir düşüncenin, bir varlığın yok olması çok korkunç geliyor bedenlerimize. En iyisinin o olduğunu bile hissetsek, bunu gözümüzün içine sokup dursalar dahi şu an olmasa bile vakti zamanında bizim olan bir şeyi bırakıp gitmek çok zor. İnsan çocukluk fotoğraflarının bulunduğu albümü tereddütsüz bir şekilde yırtıp parçalayıp çöpe atabilir mi? Şuanki bizi biz yapan şeyleri bırakmamız da bence bu durum gibi hiç de kolay bir şey değil.
“Niye hâlâ düşünüyorsun, bu kadar zor mu, ne var ki canım bunda?” diyorlar. “Hayatta olur böyle şeyler, dert etme yahu neler geçmedi ki bu geçmesin.” diyorlar. Aferin onlara, zaten bildiğimiz şeyleri duymak ne yazık ki bize umuttan çok keder getiriyor, sürecin içinde olmadıkça nasıl bir ruh halinde olacağını bilmeyen bireyler bize nasıl olmamız gerektiğini söylüyor. Belki de haklılardır, belki de aynılarını kendileri yaşasa dedikleri gibi davranacaklardır ama niyeyse hiç sanmıyorum. Benim deneyimlediğim en azından bu şekilde.
Neyse şimdi kısa bir hikayeden bahsedelim. Uzun yıllar beklediği mutluluğun sonunda bir şekilde kazanılmasının mümkün olduğunu düşünen birinin hikayesi. Hayatında inişli çıkışlı, mutlu ve hüzünlü pek çok döneme şahit olsa da “Bu seferki çok farklı galiba ya!” diyen birinin hikayesi. Her şeyin başlangıcında yazılan bir metin vardı “Acının Tatlı Tebessümü” başlıklı. Orada da bazı karamsar durumlar söz konusuydu. Burada da bazı karamsarlıklar söz konusu. İnsan geriye dönüp baktığında tahmin edemeyeceği kadar güzel şeyler yaşamış olduğunu düşündükçe kendini o mutluluğun içinde hapsolmuş buluyor. Sanki hepsi geçmişte kalmış ve hiçbir şekilde geri gelemeyecek gibi hissediyor. Evet biliyorum bu hisler de mutlaka bir gün değişecek ancak şöyle bir sorun var ki şu an bunu değiştirmek için yapılması gereken tek şey kendimizi zamanın akışına bırakmak. Burada kimin haklı olduğu konusu çok da mühim değil aynı olayları yaşamış kişilerin yaptığı yorumlar, kendi kendimize oturup düşündüğümüzde bir çözüm yolu bulabilmek için kendimize söylediğimiz sözler, bunların hepsi belki de büyük bir boşluktan ibaret. Neyse hikayeye dönelim. Bahsedilen metinde güzel şeyler yaşamış birinin bu hisleri bir daha yaşayıp yaşamayacağının sorgusu vardı. Size bir spoiler vereyim. O kişi o gün o metni yazarken belki şu anki kadar değil ama yine de müthiş bir karamsarlığa sahipti ancak aradan geçen sürenin ardından o karamsarlığın yerini çok daha güzel hisler aldı. Belki de şu an bu karamsarlık içerisinde yazılan metin ileriki bir vakitte yazılacak olan bir başka yazıya ilham kaynağı olacak, dönüp baktığında aslında karamsarlığın ne kadar da gereksiz olduğunu açıklayacak bir referans noktası olacak. Bazı şeyleri artık kapatmanın vakti geldi ya da en azından doğrusunun bu olduğu düşünülüyor ancak bunu bilmek çok da mümkün değil. Sonuçta bazı şeyleri yaşamadan öğrenmemiz de mümkün değil. Kapatılması gereken şeylerin nasıl kapatılacağı hakkında hiçbir fikrim yok. Bunları konuşmak, bunları yazmak bunları dile getirmek, tekrar tekrar eski sayfaları açıp kelimeleri en ince ayrıntısına kadar okumak, notlar almak hiçbir anlam ifade etmiyor. Başında da soyledigim gibi insan zihni çok nankör nasıl davranabileceğini hiçbir şekilde bilemiyoruz. Bizi hiç hazır olmadığımız bir anda gafil avlayıp kendi keyfine bakabiliyor bizi ne hallere soktuğunun farkında olmadan belki de farkında olarak.
Daha kapsamlı daha edebi şeyler yazabilirim sanıyordum. Ya da en azından bu metni yazarken kapatamayacağımı düşündüğüm şeyleri bir şekilde kapatırım diye düşünüyordum ancak şu ana kadar yazdıklarımdan gördüğüm üzere henüz bunu başarmak için çok erken. Elbet bir gün başarılacak, en azından insan böyle olmasını umuyor. Zaten dedikleri gibi umut da fakirin ekmeği. Herhangi bir şeyle ilgili hiçbir beklentimiz olmadığı zaman o şeyi arzulamanın ne manası kalıyor ki? O yüzden umut güzel şey iyilik de getirse kötülükte belki dünyanın en klişe lafı ama insan umudunu kaybettikten sonra kendisini kaybetmemesi işten bile değil.
Comments