top of page
Yazarın fotoğrafıMustafa Halil Terekli

Sermesti


Yaz bakalım.


Gene temelsiz, nereye bağlanacağı belli olmayan bir blog yazısı girişimidir bu. Bi' başlık buldum ama o başlıkla hiçbir alakası olmayacağına adım gibi eminim. Merhabalar Necdet ben.


Biraz boş yapalım ama edebi boş olsun, böyle ilginç betimlemeler yapalım akıllara gelen hiçbir bağlamı olmayan, sırf yapmak için yapalım ki modern edebiyat (tamam vurmayın) biraz kıskansın desin aman bu nasıl bir boştur diye. Modern edebiyat boş mudur? Çok ayıp.


Bulut

Bulutlar var gökyüzünde, her zaman oldukları gibi. Böyle gelip geçiyorlar tamam mı, sabah oluyor akşam oluyor onlar duruyor orada. Bazen de durmuyor tabi bulut bu sonuçta her zaman duramaz işi gücü var, evde çoluk çocuk bekler, ekmek bekleyeni vardır, belki de yoktur arkadaşları çağırmıştır ve "bayadır çıkmıyoruz abi, bu akşam kesin yapalım bi' şeyler" demişlerdir o da uygun bulmuştur ama eve gittiği vakit üstüne büyük bir yük gibi halsizlik ve yorgunluk çökmüştür. Gitmemek için bahaneler bulmaya çalışmıştır ama kesinlikle bulamıyordur o yüzden el mecbur çıkmak durumundadır. Vardığı vakit de konuşulan edilen sohbetin konusu "iyi oldu yapmıyoduk bayadır" filan olduğu için içi geçtikçe geçmiştir ve eve bi' an önce gitmenin hayaliyle yanıp tutuşuyordur fakat her saate baktığında akreple yelkovan sanki saat yönünün tersinde hareket ediyormuş gibi (saat üstünden saat metaforu nasıl ama?) hissetmektedir. Çayını yudumlar, sigarasını içer, kafasını sallar, gene saate bakar vakit bir türlü geçmez bilmez. Vaktin geçmediğini bildikçe içine dert olur, dert oldukça daha da yavaş akmaya başlar zaman ve sonu gelmez bir döngü içinde bulur kendini bu bulut arkadaşımız. Bulutumuzun hikayesi bu şekilde hiçbir yere bağlanmadı gördüğünüz üzere, eh öyle bir amaç da yoktu zaten.


Telefon

Her gün gözlerinin içine baktığınız ama hiçbir şekilde kendisine ilgi duymadığınız birini düşünün. Çok ilginç dimi? Bilmiyorum öyle genel sordum. Birine karşı sürekli gülüyorsunuz, ona dokunuyorsunuz, gözlerinin (farzı misal) içine bakıyorsunuz ama ilginiz yok. Evet evet telefonlarımızdan bahsediyorum, ne alaka diye soracaklarınız olabilir ama inanın hiçbir fikrim yok bu yazının nereye gideceğini benden başka herkes tahmin edebilir ama ben edemem. Bu da manasız bir çıkarımdan başka bir şey değildi. Teşekkürler telefon, görüşürüz.


Edebiyat

Gelin sizle şimdi bir betimleme tamlaması yapalım. Konunun nereye gideceğini bilmeden, çok basit bir tema bulalım. Aylardan yaz olsun, güneşin içimizi yeni yeni ısıtmaya başladı zamanlar diyelim, saatimiz de 15.00'i gösterirken lokasyonumuz da deniz kenarında bir yer olsun. Neresi olduğu mühim değil, deniz kenarı güzeldir. Bu konumda da ne idüğü belirsiz ana karakterimiz bir şeyler yapıyor olsun, bir manzara izlesin ya da sahil kenarında yürüsün hiç önemli değil. Bakalım nasıl tasvir ediyoruz bunu.


Güneşin sıcaklığı bulutların arasından dünyanın sahillerine ulaşmaya çalışıyordu ancak yeryüzündekileri bir nebze de olsa rahatlatmaya çalışan bulutlar güneşin ışınlarının karşısında kılıçlarını ve kalkanlarını kuşanmışlardır. Geçit vermemek için yeminler etmiş, kendi saflarını savunmak için ellerinden geleni ardına koymayacaklarını birbirlerine telkin ediyorlardır ancak bu savaşın galibi en başından beri belliydi, sadece zaman kazanmaktan başka hiçbir faydaları dokunmayacaktı ama belki de en büyük fayda buydu. İhtiyacımız olan fazladan 1 dakika, 5 saniye bizi hayata tutundurmaya yetebilirdi. Fazladan bir kelime daha söyleyebilmek, ya da o kelimeyi söyleyememek... İşin temeline bakıldığı vakit hayatımıza mutluluk getirme potansiyeline sahipken bizi kahredebilirdi de. Öfkeli bir vakitte dilimizin ucuna gelen ve fazladan 5 saniyemiz olduğu için yakarırcasına bağırarak söylediğimiz o nefret dolu bir kelime ya da hiç planda yokken karşımıza çıkan 1 dakika boyunca kendimizi ifade etmek için bulduğumuz fazladan zaman, zihnimizdekileri toplamak için ortaya atılan bir fırsat. Buna faydasızlık demek o faydayı sağlamak için kendini feda edenlere büyük bir hakaret olarak algılanmaz mı? Güneş ışınlarının amacı belliyken, bulutların da belliydi... Buradaki tek belirsizlik bizlerin ne yapacağı veya ne yapmayacağı. Gelişen olaylar karşısında kararın bize ait olmadığını düşünmek safsatadan, kadercilikten başka bir şey değil. Kendimizi o seçeneğe ait hissetmek kandırmaca, kendimizi değersiz hissetmenin bariz bir örneği. En seçeneksiz, çaresiz hissettiğimiz durumda bile bir yol vardır ancak biz bunu görmek istemeyecek kadar yorgun, zihnimizin ağırlığını kafamızın içinde kaldıramayacak kadar halden yoksunuzdur. Tek ihtiyacımız olan bir yardım elidir, hiç beklenmedik bir anda, hiç de ummadığımız bir yerden gelecek olan o el. Ama o da gelmeyecek. Biz bir şeylerin bizim yerimize yapılmasını bekledikçe ve istedikçe, o istediğimiz şeyleri hiçbir zaman elde edemeyeceğiz...

Bu da böyle bir yazı oldu.

Hadi bakalım bb.




15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Dönüşler

En çok da can yakan dönüşlerdi aslında. Bir yere varmak için yola çıkmak, o yolun getirdiği güzellikleri kucaklamak hissi, hayatın insana...

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page